Bir Eylül sabahı tutulmuştum senin sevdana,zaman aynı zamandı ama anlamı farklıydı farklı ilerliyordu sanki rüzgar farklı esiyor du, güneş farklı parıldıyordu ve sanki gülüşlerim daha anlamlıydı, sonra güneş doğmamaya başladı esen her rüzgar beni üşütmeye başladı  içimi koca bir karanlık kapladı ve artık sende kırgınlıklarımdan bir parçasın, artık sana kırılmıyor oluşum bile üzüyor beni, acı dahi olsan benden gidiyorsun acın bile bana veda ediyor, bana bıraktığın acıyı dahi sevmiştim oysa. 
Eksik bıraktığın her şeye rağmen, sevmiştim seni. 
Seni sevmeyi kendime şiar edinmiştim.
Sevmeyi sende öğrenmiştim halbuki 
Bir insanın gülmsemesi ile mutlu olmayı.
Bir insanın derdi ile dertlenmeyi Bir insanın varlığı ile mutlu olmayı.
Bir insanın hayalinin bir parçası olmayı, bir insanın hayalinin olmasını.
Artık bizi en iyi Nazım Hikmet'in şu satılarları tanımlayacak "Sonra aramıza şehirler girecek, hiç karşılaşmayacağız. Tesadüfler bile bir araya getiremeyecek. Sonra belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek..." evêt tam da böyle şehirlerce uzaksın bana hayallerime bile uzaksın hayallerim bile artık senin yollarından geçmiyor hangi yöne dönsem kırgınlık hangi yöne dönsem yalnızlık hangi yöne dönsem hasret hangi yöne dönsem sensizlik. Dilim gibi yasak artık bana seni sevmek sen yasaksın sevdan yasak.